Bakü – AzərbayCAN
Salam!
Kardeşlerimle gerçekleştirdiğim 3 günlük Bakü gezimizi anlatmak üzere karşınızdayım! En son Temmuz ayında İlker ve Tuncay’la Gürcistan’a gitmiştik fakat ona yazı yazmadım İtalya yazısını yeni yayınlamıştım, oradan döneli de 3 ay oldu!
Nereden çıktı bu Azerbaycan?
Kardeşlerim Nehar ve Zeynep bana “abi okul başlamadan bizi de bir yere götür” dediler. Ben de olur dedim ve yer bakmaya başladık. Fas, Lübnan, Bosna ve Azerbaycan arasında kaldık, sonunda hem Azerbaycan’a daha ilgili olmamız hem de daha basit olacağından Azerbaycan’ı seçtik. Azerbaycan herhangi bir Türk’ün in iyi bildiği ülkedir diye düşünüyorum. Dost hatta ötesinde kardeş ülke olarak gördüğümüz Azerbaycan’ı çok iyi tanıyoruz.
Planlama Aşaması
Azerbaycan’a giriş için vize gerekmiyor, hatta pasaporta bile gerek yok, kimlik kartıyla giriş yapabiliyorsunuz. Youtube’dan birkaç Vlog izledim ve iş yerinden daha önce Bakü‘ye giden arkadaşlardan bilgi aldım. Ardından Couchsurfing uygulaması üzerinden Bakü’ye yolculuk yapacağıma dair profilime yazı ekledim. Aradan birkaç saat geçti ve uygulama üzerinden bir sürü mesaj gelmeye başladı. “Size şehri gezdireyim!”, “Yardımcı olabileceğimiz bir şey var mı?”, “Sizi misafir edelim” tarzı o kadar mesaj geldi ki gerçekten Azerbaycan misafirperverliğini ve yardımseverliğini daha gitmeden hissettim. Kısa süre içerisinde 15 civarı mesaj aldım ve hepsine nezaketleri için çok teşekkür ediyorum.
Kalacak yer olarak da yorumlara bakarak Qız Qalası Oteli seçtik. Rezervasyon yaptıktan itibaren o kadar iyi ilgilendiler ki daha gitmeden ne kadar iyi bir yer seçtiğimizi anladık.
Ulaşım kartı(BakıKart) iş yerinden oraya daha önce giden arkadaşlarım verdi sağ olsunlar. İnternet için Azercell‘den hat almayı düşünüyordum fakat sonra pahalı olduğunu görüp vazgeçtim ve yine Airalo’dan 1GB internet paketi aldım. 7$’a aldığım 1 GB E-Sim bana gezi boyunca yetti hatta fazla bile geldi, gezinin sonunda uçaktayken 500 MB civarı kalmıştı. Siz de E-Sim almayı düşünürseniz KAZIM5525 koduyla 3$ indirim kazanabilirsiniz. Farklı E-Sim firmaları var onlara bakabilirsiniz veya internetsiz de gezebilirsiniz tabi 🙂
Azerbaycan Dili?
Fark ettiyseniz Azerice demedim çünkü Azeri ve Azerice şeklinde tabirler pek kullanılmıyor Azerbaycan’da, kendilerine Azerbaycanlı, dillerine ise Azerbaycan dili diyorlar. Dillerimiz neredeyse aynı, birkaç gramer yapısı ve harf farkı dışında tamamen benziyor. Alfabelerinde bizden farklı sadece 3 harf var. Onlar da; Ə ə, X x, Q q harfleri. Ters e yani Ə harfi e ile a arasında okunuyor, örnek: mən (ben) X ise h olarak okunuyor, örnek: yox (yok) veya yaxşı (iyi) Q ise g olarak okunuyor, örnek: Qarabağ. Bir de soruları sorarken bizdeki soru ekleri gibi ekleri kullanmadan vurgularla soru soruyorlar. Örnek: acsan? (Aç mısın?)
O zaman bir şarkı dinleyelim ve başlayalım!
Paylaşılacak çok şarkı var ama biraz hareketli bir şarkıyla başlayalım, devamı gelecek 🙂
Birinci Gün: Xoş gəlmisiniz!
Uçuşumuz saat 12’deydi, erkenden kalkıp havalimanına gittik. Biniş kartlarımızı aldık, harç pulu(!) aldık ve klasik pasaport pozundan verdik:
Okulların açılma vakti olduğu için ne olur ne olmaz biraz erken gidelim dedik ama beklediğimiz yoğunluk yoktu ve 2 saatten fazla zamanımız kalmıştı 🙂 Ne yapsak nasıl oyalansak diye düşünürken Airport Museum tabelasına rastladık. Ben bu tabelayı daha önce yine görmüştüm ama hiç zaman olmadığı için gidememiştim. Bu sefer zamanımız vardı, hadi gidelim dedik. Üçümüzün de müze kartlarının süresi dolmuştu, gişede yeni Müze Kart çıkarttık. Bu arada Müze kart ücreti hala yıllık 60₺(öğrenciye 30₺)
Müze çok büyük olmasa da Türkiye’nin farklı yerlerinden ve farklı dönemlerden bir çok eser barındırıyor.
Burada bir süre vakit geçirdikten sonra Duty Free’de bir şeyler baktık ve kapımıza geçtik. Uçağa geçtik, 737-9(Max) modeli uçaktı ve uçuşumuz yaklaşık 2.5 saat sürecekti. Aynı zamanda bu benim 100. uçuşum olacaktı (uçuş haritamı yazının sonuna ekledim). Uçak kalkar kalkmaz Wi-Fi ağına girip ücretsiz internete bağlandım. THY uçuşlarında Miles and Smiles numaranızı girerek ücretsiz şekilde Whatsapp, Messenger, İMessage üzerinden mesajlaşabilirsiniz.
Şu beyaz çikolatalı musa bayılıyorum! Yemekten sonra IFE sisteminden bir film izlemek istedim, Ferrari filmini gördüm ve hemen onu açtım. Çevremde Formula’yla ilgilenen birçok kişi var o yüzden ben de yavaştan Formula dünyasına girmek istiyorum 🙂 Bakü’de bu konuda bir sürprizle karşılaşacağımdan habersizdim tabi…
İndikten sonra hızlıca pasaport(kimlik) kontrolünden geçip ülkeye giriş yaptık. Şehre ulaşmak için otobüse binecektik fakat taksinin çok ucuz olduğunu görünce bir de üç kişi olduğumuz için taksiyi tercih ettik. Uygulama üzerinden taksi çağırdım, taksici para bozdurma konusunda da yardımcı oldu sağ olsun, 100$ bozdurup 169 Manat aldım. Taksici yoldayken dedi ki yollar bağlıdır o yüzden trafik olabilir. Nasıl yani dedik yollar bağlı ne demek? Haftasonu gerçekleşecek Formula 1 yarışı için şehir merkezindeki yollar düzenleniyormuş, bazı yollar araçlara kapatılmış 🙂 Bu konuya sonra tekrar değineceğim. Yarım saat süren taksi yolculuğundan sonra İçerişehir‘e ulaştık ve otelimize giriş yaptık. Taksi 19 Manat tuttu.
Otele yerleşip kendimizi gezmek ve bir şeyler yemek için dışarı attık. Otelimiz İçərişəhər bölgesinde olduğu için her gün bu muhteşem bölgeyi görme şansımız oluyordu. İçerişehir, Bakü’nün Old Town‘ı. Sur içerisinde yer alan, tarihi yapıların bulunduğu ve krem renk tonu ağır basan bir yer.
İşte Şirvanşahlar Sarayı ve arkada Alev Kulelerinin bir kulesi. Şirvanşahlar Sarayı‘nın orada yürürken kapıda adam bizi İngilizce olarak çağırdı, Türküz diyince “Oo hoş geldiniz, ne mutlu Türküm diyene” diyerek eliyle bozkurt işareti yaptı 🙂 Sarayı gezdirip size içerisini anlatayım isterseniz dedi, biz de şu an burası kapalı değil mi diye sorduk, o da “anahtarı bende açarım sorun değil” dedi. Ne kadar diye sorduğumuzda kişi başı 40 Manat dedi ve biz de teşekkür edip devam ettik.
Bir restoranın önünden geçerken şöyle bir canlı müzik performansına rastladık:
Ben bu şarkıyı ilk kez duyuyordum fakat kardeşlerim önceden biliyordu. Çok naif, hoş bir şarkı. Yemek yemek için Firuze adlı restorana gittik. Restoranın içi o kadar güzel ki eski zamanlara ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Bu restoran Bakü’deki en popüler ve en yüksek puanlı restoranlardan biri. Yaprak dolma, Gürze ve limonata sipariş ettik.
Dolma bizim dolmaya benziyor ama içinde daha çok et var ve danayla birlikte koyun eti de kullanılıyor. Gürzeyi çok beğendim, bizim mantının büyüğü diyebiliriz. Gürcülerin Hinkali‘sine de benziyor, içinde yine koyun eti var. Limonatayı da meyvelerden kendileri yapıyormuş, daha çok komposto gibiydi onu da çok beğendik. Toplamda 45 manat ödedik hepsi için. Bu yazımda tüm harcamaları tek tek yazmaya çalışacağım, çünkü Azerbaycan zengin bir ülke o yüzden her şey çok pahalı diye bir algı var, bunu bir çok arkadaşımdan duydum. Ben fiyatları yazayım, pahalı olup olmadığına siz karar verin 🙂
Yemeğin üzerine tatlı yemek için Baklava adında tatlıcıya gittik. Cevizli, bademli ve çikolatalı baklava aldık, yanına da çay söyledik. Baklavalar bizimkine çok benziyor fakat daha aromalı. İçine kakule koyuyorlar ve bu ona keskin bir tat katıyor. Baklavavdan ziyade çayı çok beğendik, onun da içinde kekik vardı ve içimi çok hafifti. Garsonla biraz sohbet ettik, biz çayı açık ve meyve/bitki karıştırarak içerik dedi. Çay bizde olduğu kadar onlarda da önemli yere sahip, Azerbaycan’da çay bitkisi yetişiyormuş. Çaykur markalı çaylar da gördük, satılıyordu dükkanda. 21 Manat ödedik oraya ve otele geçtik.
İkinci Gün: Yaxsı!
İkinci günden sabahiniz xeyir 🙂
Erkenden kalkıp kahvaltı için çıktık. İçerişehir’de Çay Bağı 145 diye bir kafeye doğru yürümeye başladık. İşte İçerişehir’den bir sabah manzarası(ben dahil)
Kafeye oturup 2 kişilik kahvaltı yani səhər yeməyi söyledik. Küçük farklar dışında kahvaltıları bizimkine çok benziyor. İki kişilik kahvaltı üçümüze yetti de arttı bile. Yanında sıcak olarak pomidor yumurta(menemen benzeri) ve sucuklu yumurta geldi.
Ortada gördüğünüz şey sütlaç evet 🙂 Buradaki kahvaltımız %4 servis ücreti dahil 44 manat tuttu. Tam mekandan çıkarken bir ayna gördüm ve yanında bir sürü şapka. Birkaç tanesini takıp fotoğraf çektirdik 🙂
Nasıl olmuş, açmış mı beni? 😀 Peruk saç gibi olan siyah ve beyaz şapka ve fes gibi siyah bir şapka vardı. Bu şapkalar geleneksel Kafkas danslarında takılıyor. Bunlardan Bakü’de çok sık gördük, hediyelik eşya dükkanlarında satılıyor İçerişehir turuna çıktık, sokakları keşfediyor, hediyelik eşya dükkanlarına giriyorduk.
Yine bir dükkanı gezdik, tam dışarı çıkarken bir delikanlı “Abi Türkiye’den mi geliyosunuz” dedi, ben de evet nerden anladın dedim, “konuşmanızdan anladım” dedi. Benim Türkiye’den çok arkadaşım var, Fenerbahçeliyim hatta dedi. Öyle mi dedim ve çantadan Fener atkımı çıkardım, atkıyı görünce çocuğun yüzünde güller açtı 🙂 Sohbete başladık, ülkemize dair çok şey biliyor; KDV,ÖTV hatta başıboş köpek sorununu bile biliyor 🙂 Nerelisiniz dedi, Rize dedik ve “geçen sene Rize deplasmanı neydi öyle, çok zordu yağmur yağıyordu ama 3-1 yendik” dedi. Ben şok oldum tabi, geçen seneki maçı skoruna kadar detaylı hatırlaması gerçekten çok ilginçti.
Ona atkıyı hediye etmeyi çok isterdim ama anısı vardı bu atkının, onun yerine bir Türk kahvesi hediye ettim. Necat kardeşim çok memnun oldum, İstanbul’a bekliyorum 🙂 Geziye devam ederken ezan sesi duyduk, ezan o kadar güzel okunuyordu ki imam adeta bir sanatçı gibiydi. Ezanı dinlerken bir şey fark ettik, bizde okunan ezanlardan farklıydı, sonra Azerbaycan’ın büyük çoğunluğunun Şii inancına sahip olduğunu hatırlayınca jeton düştü. Ezanda Sunni ezanından farklı olarak eşhedü enne Aliyyen veliyyullah (Ali’nin Allah’ın dostu olduğuna şehâdet ederim) geçiyor.
İçerişehir’in dışına çıkıp Formula 1 yollarından yürüyerek Nizami Caddesi’ne doğru ilerledik. Birkaç gün sonra tüm dünyanın izleyeceği, kıyasıya bir yarış olacağı pistin üzerinden yürümek güzel bir histi. Ben bu yazıyı yazarken yarış gerçekleşti ve maalesef Ferrari 2. oldu 🙁 İşte Bakü’de Formula için hazırladığım klip:
Yürürken bir kafe dikkatimizi çekti, dünyaca meşhur sitcom Friends temalı bir kafeydi bu. İsmi aynı dizideki gibi Central Perk olan bu kafenin içi Friends görselleri ve ürünleriyle dolu. Burada oturup biraz soluklandık ve kafenin içini inceledik. Kahve ve tatlı söyledik, cold brew ve frambuazlı pasta aldık, 13 manat tuttu. Eğer Friends hayranıysanız kesinlikle buraya uğramanızı tavsiye ederim.
Yürümeye devam ederken bir kitapçıya rastladık ve merak edip içeri girdik. Dikkatimizi çeken şey ise Rusça yazılan ve Komunizm temalı çok kitap vardı. Ömer Hayyam ve Nesimi kitaplarını biraz inceledim. Kitaplara bakarken şöyle bir şeye rastladım:
Tanıdık geldi mi? Herkesin çok sevdiği Küçük Prens kitabıydı bu, Azerbaycan diline oldukça tatlı çevrilmiş 🙂 Nizami caddesini boydan boya yürüdük. Bu cadde bizdeki İstiklal Caddesi gibi araç girişine kapalı, sağlı sollu lüks markaların dükkanlarıyla çevrili ve göze hoş gelen bir tasarıma sahip. Nesimi meydanına geldik ve orada Nesimi’nin heykelini gördük:
Nesimi Azerbaycan tarihinde ve Divan edebiyatında önemli yer tutan bir şair. Bir çoğumuz onu ‘Bende sığar iki cihân ben bu cihâna sığmazam’ dizeleriyle tanırız. Sami Yusuf da bu şiiri şarkı haline getirmiş. Ben Melamet Hırkasını şiirinin yazarı aynı zamanda Haydar Haydar şarkısında da geçen ‘Nesimi’ye sordular ki, yarin ile hoş musun Hoş olayım olmayayım, o yar benim kime ne’ dizeleri ise başka bir şair olan Kul Nesimi‘ye aittir
Nizami Caddesi’ni gezdikten sonra sahile indik. Uzunca yeşil bir sahilleri var, Hazar Denizinden esen rüzgar eşliğinde sahilde yürüyüş yaptık. Rüzgar demişken Bakü ‘Rüzgarların Şehri‘ anlamına geliyor ve Azerbaycan dilinde Bakı olarak okunuyor. Bakü şehrinin bir diğer önemli özelliği ise deniz seviyesinden 28 metre altta olması, bu özellikteki en büyük şehir konumunda. Sahilde Formula için bazı dekorlar vardı, sizle de paylaşayım:
Bir gün podyumda Türk pilot görebilir miyiz acaba? Halı Müzesine kadar yürüdük fakat Pazartesi günleri kapalıymış. Bu arada Azerbaycan dilinde günler şu şekilde:
Bazar ertəsi: Pazartesi
Çərşənbə axşamı: Salı
Çərşənbə: Çarşamba
Cümə axşamı: Perşembe
Cümə: Cuma
Şənbə: Cumartesi
Bazar: Pazar
Biz de Mini Venedik adı verilen yere gidip gondol turu yaptık. İlginçtir ki gondol turunu Japonya’da ve Azerbaycan’da yaptım ama bi Venedik’te yapamadım 🙂
6/7 dakika süren gondol turu için kişi başı 5 Manat verdik. Hava kararmaya başlamıştı, otele doğru yürümeye başladık. Yol üzerinde bir markete girip bir şeyler aldık, küçük kardeşimizin bir videoda görüp bizden istediği devasa boydaki cipsi de aldık 🙂 Otele geçip terasta Bakü manzarasını izleyerek günü bitirdik,
Üçüncü Gün: Sağol!
Sabahiniz xeyir!
Güne erken başlayıp səhər yeməyi için Terrace 145 diye bir yere gittik. Burası dün gittiğimiz Çağ Bağı 145‘in hemen üstünde yer alan aynı gruba ait bir restoran.Önceki gün gittiğimiz yere göre ürün kalitesi ve hizmet aynı seviyede, üstelik fiyatlar biraz daha uygun, manzara daha güzel ve daha sakin bir yer.
Burada da sıcak olarak Kükü ve omlet yedik. Hesap servis ücretiyle birlikte 39 Manat tuttu. Kahvaltıdan sonra İçerişehir’de klasik pozumu verdim:
Sonra Günay’la buluştuk ve Halı Müzesi‘ne doğru yürümeye başladık. Günay Bakü’ye gelen turistlere şehri gezdiren bir öğrenci, Temmuz ayında Özlem‘i(kendisi iyi bir gezgindir) gezdirmişti şimdi de bizi gezdirmek istedi biz de olur dedik. Halı müzesine girişler ücretli, sivil 10 manat, öğrenci 3 manat. Türk vatandaşlarının öğrenci kartlarını da kabul ediyorlar.
İçeride halı dokuma tezgahları var, görevliler halı dokurken izleyebiliyorsunuz. Yine halının yapılışı ve aletlerle ilgili bilgiler var. Müzede Azerbaycan’ın farklı bölgelerinden ve farklı dönemlerinden halıları inceledik. 3 katlı müzede bir saatten fazla vakit geçirdik, halı bizim kültürümüzde de yer aldığı için ilgimizi çekti.
Müzeden çıktıktan sonra hep birlikte özçekim yaptık:
Dağüstü parka çıkmak için füniküler bindik. Kişi başı 1 manat vererek yaklaşık 5 dakikalık yolculuk sonrası Dağüstü’ne vardık. Bizi ilk karşılayan eser Şehitlik Cami oldu, bu cami Türkiye tarafından Azerbaycan topraklarını savunurken şehit düşen Türk askerleri adına yaptırılmış.
Bu caminin etrafında bir tur attıktan sonra Bakü Türk Şehitliği‘ne gittik. 1918 yılında Karabağ ve Dağıstan bölgesinin düşman askerinden kurtarılması esnasında şehit düşen askerlerimiz için yapılan şehitlik ve anıta bakınca gözlerimiz doldu. Ruhları şad olsun!
Biraz ilerlediğimizde yine aynı savaşta şehit düşen Azerbaycanlı askerler için bir anıt var. Bu anıtın içinde yanan bir ateş var ve hiç sönmüyor.
Dinlenmek ve bir şeyler yemek için yakındaki Manzara adlı restorana gittik. Burada Qutab, pilav(düyü) ve limonata söyledik. Qutabı çok beğendik, bizdeki gözlemenin daha bol malzemelisi diyebiliriz. Kıtır kıtır ve çok lezzetliydi. Pilav pek bize hitap etmedi, pirincin cinsi ve pişirme şekli farklıydı sanırım. Limonata ise favorimiz oldu, meyvelerden yapılma ferah bir limonata içtik.
Buradaki hesap servis ücretiyle birlikte 50 Manat tuttu. Yemekten sonra Dağüstü bölgesinde biraz daha etrafı gezip fotoğraf çekildik.
Sonrasında yürüyerek İçerişehir’e doğru yola koyulduk. Çıkarken funiküler kullansak da inişte yürümeyi tercih ettik, iyi ki de öyle yapmışız çünkü çok güzel sokaklardan geçtik, huzurlu bir yürüyüş oldu. Sıradaki durağımız İçerişehir’deki Minyatür Kitaplar Müzesi. Girişi ücretsiz olan bu müze dünyada bu konseptte tek olduğu için Guinnes Rekorlar Kitabı’na girmiş. İçeride dini kitaplardan romanlara bir çok kitap var. Benim dikkatimi çeken şey ise kitapların yarısının Rusça olması ve bunların da büyük kısmının komünizm ile ilgili olmasıydı 🙂
Bi şarkı molası verelim! Bu şarkıyı çok sevdim siz de seversiniz umarım:
Buradan sonra da Günay’la vedalaşıp otele geçtik ve eşyalarımızı toparladık. Uçuşumuzda bir saat rötar vardı biz de fırsattan istifade son bir akşam yemeği yiyelim dedik. Dolma adındaki restorana gittik. Burası yine Firuze gibi popüler bir restoran fakat biz Dolma’yı daha çok sevdik. Düşbere, üç bacı dolması, lüle kebabı, tike kebabı ve komposto söyledik.
Kısaca anlatmak gerekirse; soldaki çorba düşbere, içinde mantı var ve çok lezzetli. Yahşi Cazibe dizisinde geçiyordu, belki hatırlarsınız 🙂 Ortadaki üç bacı dolması, domates-biber-patlıcanla dolma yapıp tek tabakta getiriyorlar. Domatese dolmayı yakıştıramadım ama diğerlerini çok sevdim. Sağdaki lüle ve tike kebapları. Lüle bizdeki Adanayla aynı diyebiliriz, tike ise şiş kebap gibi. Bizimkilerden en büyük farkları içeriklerinde koyun eti olması. Üstteki de tatlı tabağı, baklavayı çok beğendik, tatlı evinde yediğimizden çok daha güzeldi, diğerleri de güzeldi ama isimlerini hatırlamıyorum 🙂 Yemek yerken yan masamızda Hindistanlı bir çift vardı, bize nerelisiniz diye sordu, Türküz diyince “güzel kebaplarınız için sizlere teşekkür ederiz” dediler, güldük 🙂 Onlar da ABD’de yaşıyorlarmış F1 için Bakü’ye gelmişler, Ferrari‘yi destekliyorlarmış. Sonra garson masaları toplarken “Siz Türkiye’den mi geldiniz” diye sordu, biz de “Evet, siz hiç orada oldunuz mu” diye sorunca “olmadım ama en çok olmak istediğim yer” dedi. Buradaki hesap da servis ücretiyle birlikte 59 Manat tuttu.
Dönüş vakti gelmişti, gelirken bizi getiren taksicinin numarasını almıştım, bizi alır mısın diye sordum, o da “yollar bağlıdır, siz en iyisi metroyla bir yere kadar gidin sonra taksi sipariş edin” dedi. Ben de resepsiyona sordum onlar da bize Köroğlu istasyonuna kadar metroyla gitmemizi sonra taksi sipariş etmemizi(Azerbaycan’da taksi çağırmak böyle kullanılıyor) tavsiye etti. Otelden bir çocuk İçerişehir metro istasyonuna kadar bize eşlik etti sağ olsun. Yolda kısa bir konuştuk, bu sene Balıkesir’e üniversite okumaya gelecekmiş. Bu arada Azerbaycan’dan Türkiye’ye üniversite okumaya gelen çok kişi var.
Metro için Bakı kartımıza bir manat yükledik, içinde 90 qəpik(kuruş) vardı zaten. Kişi başı 50 qəpik ödeyerek trene bindik.
Qatar(tren) o kadar eskiydi ki sanırım hayatımda bindiğim en konforsuz trendi. Klimaları çalışmıyordu ve aşırı gürültülüydü. Atina‘daki metrolar da böyleydi ama bu bana daha eski geldi. 1996 yazıyordu trenin bir üzerinde, benden yaşlı bir trendi yani 🙂 Yaklaşık yarım saatlik yolculukla 7 durak giderek Koroğlu metro istasyonuna vardık. Bolt‘tan taksi sipariş ettik ve 15 dakikada havalimanına ulaştık. Bu yolculuğumuz 6,7 Manat tuttu.
Havalimanı temiz, estetik ve basit. Fiyatlar ise Türkiye’deki gibi pahalı maalesef 🙁 Otomattan su alacaktık ama çalışmıyordu, ben de havalimanının kapısındaki büfeden bir şeyler almaya gittim. Büfede fiyatlar çok daha ucuz, havalimanında 3 manata satılan su büfede 50 qəpik! Ben de hepimize bisküvi, çikolata ve kek aldım. Büfeciler Türk olduğumu anlayıp “abime Türk markalarından vereyim” dedi ben de “ben sizin ürünlerinizi merak ediyorum, onlardan verebilir misiniz” dedim. Başladık sohbete, “İstanbul’a gelmek istiyoruz, ne kadar masraf ederiz 1000 manat yeter mi” diye sordular ben de fazla bile gelir dedim 🙂 Beni Tom Cruise‘a benzettiler, ben de güldüm 😀
Kapıya geçmek için üst kata çıktı, pasaport kontrolünden geçerken gümrük polisi “İstanbul’a mı gidiyorsunuz” dedi ben de evet dedim ve ekledi “İstanbul’u çok seviyorum, 4/5 kez oldum orada” dedi, ben de “ne güzel, yine bekleriz” dedim, “Beşiktaş’ta bi tantunici var, bayılıyorum oraya her gittiğimde yiyorum” dedi 🙂 Bu detayları anlatmamın sebebi Azerbaycan halkının Türkiye’yi, Türkleri ve İstanbul’u ne kadar sevdiğini size aktarmak istemem. Bu tarz muhabbetler çok kez yaşandı, sizi sıkmak için hepsini yazmadım.
Kapıya geçip uçağa bindik, içimiz hafif buruk şekilde dönüyorduk. Azerbaycan’ı, insanlarını çok sevmiştik ve bu sevginin karşılıklı olduğunu hissetmiştik. İçimde kalan tek şey Hazar Denizinde yüzememek oldu, o da başka sefere artık 🙂
Sara Qedimova‘nın çok sevdiğim Küsüb Getdi şarkısıyla Bakü’ye veda videom:
Dönüşte Ferrari filmini bitirdim, açıkçası pek beğenmedim filmi, biraz anlamsız olmuş gibi :/ İstanbul’a inip otobüse doğru yürürken Azerbaycanlı orta yaşlarda bir kadın bize yanaştı ve “buradan Sheraton otele nasıl giderim” diye sordu, ben de otobüslerin olduğunu ve kredi kartıyla ödeme yapabileceğini söyledim, “taksi yok mudur” dedi ben de pahalı olur dedim, “ne kadar mesela 100$ tutar mı?” dedi yok dedim en fazla 30/40$ tutar, “tamam o zaman sorun değil, teşekkürler balam” dedi 🙂
Gelelim bugün başlığına neden ‘Sağol‘ yazdığıma. Azerbaycan’da vedalaşırken birbirlerine sağol diyorlar. Çok güzel bir temenni değil mi sizce de? Birinden ayrılırken sağ olmasını temenni ediyorsun, çok anlamlı bence. Bizim de son günümüz olduğu için başlığa bu şekilde yazdım. Sağ ol Bakü, sağ ol Azerbaycan, sağ olun güzel insanlar!
Gelelim teşekkür kısmına:
Gezinin planlanma aşamasında desteklerini esirgemeyen; Enes ve Erkan abiye, Couchsurfing’ten Özlem, Gumru, Enes, Rufo, Aydın ve Günay’a, taksici Abdul abiye, Qiz Qalasi Otelin qonaqpərvər ve mehriban çalışanlarına, ilgisi ve hoş sohbeti için Necat kardeşime, Bakü’de bize yardımcı olan her bir kişiye ve geziyi güzel kıldıkları için kız kardeşlerim Nehar ve Zeynep’e teşekkürlerimi sunarım.
Kısa soru cevap yapalım:
Ne kadar harcadım?
Orada 100 dolar bozdurup nakit olarak harcadım, 20 küsür manat arttı hatta. Kredi kartından da 250$ gibi bir harcama yaptık, buna otel de dahil. Yani uçak bileti hariç 350/400 dolar arası harcadık 3 kişi.
Bakü kaç günde gezilir?
Eğer şehrin dışındaki Qobustan ve Çamur Volkanlarına gitmeyecekseniz 2/3 gün yeterli diye düşünüyorum. Bir gün İçerişehir, Nizami ve sahil bölgesi diğer gün müzeler ve dağüstü parkı şeklinde bölebilirsiniz.
Bakü güvenli mi?
Gördüğüm en güvenli yer. Hırsız yok, kavga yok, dolandırıcı yok(Türk olduğunuzu belirttiğinizde), silah yok.
Azerbaycan bence hak ettiği ilgiyi görmeyen bir ülke, daha önce gitmediğim için pişman oldum. Gürcistan ve Balkanlardan daha çok sevdim ben Azerbaycan’ı. Hem ailecek hem arkadaşlarla hem de bireysel gitmeye uygun bir ülke. Uçak biletleri uygun, otel ve yeme-içme ucuz, taksi ve toplu ulaşım ucuz, yemekler kaliteli ve damak zevkimize hitap ediyor, insanı hoş, aynı dili konuşuyoruz, tarih var, sanat var, deniz var e daha ne olsun! 🙂
Bu da Bakü maceramızın baştan sonra videosu:
Güncel uçuş haritam:
Bir sonraki seyahatte görüşmek üzere, kendinize iyi bakın 🙂